Ankara, sadece Türkiye’nin başkenti değil, aynı zamanda sık sık derin siyasi sarsıntıların ve karmaşık entrikaların merkezi oluyor. Son dönemde Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde yaşanan üst düzey görevden almalar, bu kapsamda düşünüldüğünde pek de şaşırtıcı değil. Organize Suçlar Şube Müdürü ve yardımcılarının ani bir şekilde görevlerinden alınmaları, yalnızca bir emniyet meselesi olarak görülemez; bu, daha büyük bir oyunun parçası.
Bununla birlikte, Ankara’nın siyasi koridorlarındaki dedikodular, Ayhan Bora Kaplan ve Sinan Ateş cinayeti dosyaları etrafında dönen hesaplaşmalarla çalkalanıyor. AKP ve MHP arasındaki bu güç mücadelesi, politik kulislerde “üstünlük kurma” ve “birbirini sindirme” çabaları olarak yansıyor. Ancak asıl mesele, bu tür çatışmaların sıradan insanların hayatları üzerinde yarattığı etkiler.
Diğer yandan, Lyon Başkonsolosu Çağdaş Cemil Yıldırım’ın skandal yaratan fotoğrafı, Türkiye’nin diplomatik imajına vurulan büyük bir darbe. Başkonsolosun, kültürel ve dini çeşitlilik karşısında sergilediği olgunluk dışı tavır, Türkiye’nin dış politika arenasındaki prestijini sorgulatıyor. Eğitim ve kültür düzeyi yüksek olmasına rağmen yapılan bu tür hatalar, Türk diplomasisinin geldiği noktayı acı bir şekilde özetliyor.
Ekonomi cephesinde ise durum daha da vahim. Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan’ın enflasyon raporu, Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu derin krizin altını çiziyor. Yıl sonu enflasyon beklentisinin sürekli yükseltilmesi, Merkez Bankası’nın ve TÜİK’in tahminlerine olan güveni sarsıyor. Karahan’ın “iç talebin zayıflayacağını düşünüyoruz” şeklindeki açıklaması, aslında hükümetin ekonomi politikasının bir özeti niteliğinde. İç talebi kasıtlı olarak zayıflatma politikası, dar ve sabit gelirli vatandaşları daha da kötü bir ekonomik duruma sürüklüyor. Bu, adeta IMF reçeteleriyle zenginle fakiri, fakirle zengine dönüşüm stratejisinin bir yansıması gibi.
İktidarın enflasyonla mücadelede gözünü dar gelirlinin cebine dikmesi, ekonomik adalet ve sürdürülebilirlik açısından ciddi sorunlar yaratıyor. İşçi, emekli, memur, ve en düşük gelir gruplarının yaşam standardı düşerken, yönetim elitlerinin yaşam kalitesi ve standartları korunuyor ya da artıyor.
Bu durum, sadece iktidar kavgalarının değil, aynı zamanda ulusal bir krizin boyutlarını da gözler önüne seriyor. Ankara’nın karanlık koridorlarında yankılanan bu gölgeler, sadece siyasi entrikalarla sınırlı kalmıyor; ekonomik ve sosyal boyutlarıyla tüm ülkeyi etkiliyor. Kısacası, devletin çivisi çıkmış, hem içeride hem dışarıda.